25 Temmuz 2008

Info - Flatworld: İnsanların fiziksel ve kültürel farklılıkları

Bir başka "info" ile daha karşınızdayım. Bu infolardaki bilgilerin çoğu herhalde hikayeyi okuyanlara gereksiz gelecektir ancak birazda bu dünyada geçen oyuncularım için yazıyorum bunları.

Infolarda bahsetmeyeceğim bazı noktalar olacak. Bunları hikayenin bütünlüğünü bozmamak, hatta biraz da spoiler yapmamak için anlatmıyorum. Hikayeyi okuyanlar için amaç kafalarda daha düzgün bir portre çizmelerine yardımcı olmak. Sonuçta dünyamızda geçen bir hikaye değil bu yazdığım. Ancak peşin peşin belirteyim, tahmin ettiğiniz kadar da "fantastik" değil. Dinamiklerin çoğunun dünyamıza benzediğini göreceksiniz (belki tahmin ettiniz bile).

Flatworld - İnsanlar:


Flatworld insanları dört ayrı alt "ırk"a ayrılıyor. Burada "ırk" terimini kullanmamın nedeni, kültürel farklılıklardan öte bazı keskin psikolojik ve fizyolojik farklılıklara da sahip olmaları.

Her ne kadar aralarında büyük farklar bulunsa da, Flatworld insanlarının (hatta insan olmayan bazı ırklarında) konuştuğu ana dil aynı; Lantian. Aşağı yukarı 6000 yıllık ve çoğunlukla unutulmuş, kesin olmayan bilgilerden oluşan insanlık tarihi (aynı bizde olduğu gibi yani), bütün insanların ilk dönemlerde aslında tek bir ırk olduğu ve daha sonra ayrıldığını doğruluyor ve bu bilgi tüm insan ırkları tarafından kabul edilmekte.

Konuşulan dilin aynı olduğunu söylesem de, ırklar arasında lehçe yönünde çok büyük farklılıklar var. Anadolu Türkçesi ile Orta Asya Türkçesi arasındaki farkı düşünün. O kadar değişim gösterebiliyor. Ancak temel aynı olduğu için çoğu insan, diğer lehçeleri de öğrenme konusunda pek sıkıntı çekmiyor ve genellikle yoldan geçen bir insan diğer lehçeleri de akıcı şekilde konuşabilecek durumda oluyor.

İnsan ırkları, yukarıda belirttiğim gibi, dört ayrı alt ırk olarak sınıflandırılıyor; Marianlar, Carinanlar, Samarrenler ve Thulienler.

Marian:

Marianlardan önceki info yazımda bahsetmiştim, ama şimdi biraz daha detaya inmekte sakınca görmüyorum. Marianlar Viktorya dönemi (19. ve 20. yy arası) İngilizlerine benzeyen bir kültüre sahipler. Teknolojik olarak o döneme aşağı yukarı uymaktalar ve fiziksel olarak da güney avrupa insanlarına benziyorlar.

Marianlar, teknik olarak feodal bir yönetime sahip gözükseler de daha çok militer ve neoliberal olarak sınıflandırılabilirler. Soylu aileler her ne kadar feodal bir forma sahip olsalar ve halk ile bir serf ilişkisi kursalar da, soylu olmayan Marianlar yazılı olmayan pek çok hakka sahipler ve aşağı yukarı günümüz insanı kadar "özgür" sayılırlar. Soylu Marian aileleri toprakları yöneten lordlardan öte burjuvazi olarak görülmelidirler; çünkü servetlerinin büyük bir kısmını ticaret ve üretim ile yaratmış durumdalar.

Diğer insan devletleri ile olan ilişkilerde Marianların genel temsilcisi Watcher'lar olduğu için ve Watcherların Marian halkı üzerinde de büyük bir otoritesi olduğundan, kendilerini "militer" olarak adlandırmayı uygun gördüm. Önceden bahsettiğim gibi, Watcherlar büyük bir "lejyoner ordusu" olmanın yanında Marian topraklarının temel kolluk kuvveti sıfatına da sahipler.

Bu kadar dengesiz gözükmesine rağmen, bu güçlü Marian gruplarının birbirleri üzerinde hakimiyet kurmayışının nedeni, biraz birbirlerinden korkmaları, biraz birbirlerine dolaylı yollarla da olsa destek oluyor olmaları, biraz da tüm Marian'larda olan "herkes yerini bilsin" mantalitesi. Soylu aileleri ve Watcher hiyerarşilerinin kendi içlerinde yaşadıkları bireysel güç savaşları bir tarafa, Marian medeniyetini hakimiyet altına almaya çalışan (en azından açıkça veya yeterince güçlü bir şekilde) bir örgüt yada grup mevcut değil.

Kısacası Marianlar genel olarak günümüz "batı medeniyeti"ni temsil etmekte. Marian mimarisi, sanatı ve elbette teknolojisi az yada çok, diğer insanları etkilemiştir. İnsanlar haricinde bu tarz yerleşik ve köklü medeniyetler bulunmadığından (Syrenler bu konuda bir istisna. Syrenlere başka bir yazıda değineceğim) Marian medeniyetinin ve bunun uzantılarının dünyanın hakim gücü olduğunu söyleyebilirim.

Carinan:

Carinan ırkını anlamak için 17. yy. uzak doğu, özellikle japon tarihi ve kültürü hakkında biraz bilgi sahibi olmak gerekli. Bu konuda çok bilgili olduğumu iddia etmiyor olsam da, bildiklerim ve "attıklarım" ile oluşturdum Carinanları.

Fiziksel olarak birebir dünyamız uzak doğulularına benzemeseler de, kültürel ve siyasi yapı olarak onları andırmaktadırlar. Açık tenli, siyah yada kumral saçlı ve her zaman renkli gözlü olan Carinanlar, disiplinli, görev bilincine ve yöneticilerine sonsuz ve kesin bağlılık duyan insanlar.

Dünyanın kuzey kısmındaki çok sayıda adaları kapsayan Carinan imparatorluğu, uzun ancak çalkantılı bir tarihe sahiptir. Birbirinden kopuk adalarda kurulan sayısız "lordluk", tarih boyunca birbiriyle savaşmış ve dönem dönem de belirli bir güce sahip olan hanedan kendisini bütün Carinanların imparatoru ilan etmiştir (bu yönden biraz da Çinlilere benziyorlar).

Carinanların son hükümdar hanedanı olan Xian-nee ailesi, Carinan tarihi boyunca yönetimi en uzun süre elinde tutan aile olmuştur. Bunun en önemli nedeni herhalde her aile üyesinin, kız yada erkek ayrımı yapılmadan (ki Carinanlar bu konuda gerçekten uzak doğulular kadar feodal bakışlılar) ailenin geleneksel dövüş teknikleriyle eğitilmesidir. Çoğu Carinan ailesinde buna benzer bir uygulama olsa da hiç biri Xian-nee'ler kadar etkili ve kapsamlı becerememiştir bu işi. Yine de dünya çapında bakıldığında kılıç sanatı ve silahsız dövüş konusunda Carinanlar teknik bakımından rakip tanımamaktadırlar ("10 adam gücünde" diye tanımlanan Rukk ırkı istisna sayılabilir).

Mimari yönünde yine bekleyebileceğiniz gibi Uzak Doğuluları anımsatan bir tarza sahip olsalar da Watcherların askeri yönden Carinan kültürüne git gide hakim olması nedeniyle çoğu şey "Marianlaşma" emaresi göstermeye başlamıştır. Yine de Carinanlar (Thulienlerle birlikte) tüm insan medeniyetleri içindeki en iyi müzisyenlere ve ozanlara sahiptirler ve Marianlardan bu konuda hala etkilenmemişlerdir.

Samarren:

Dünyanın doğusundaki tropik ve çoğunlukla kurak topraklarda yaşamakta olan Samarrenler, sağlam bir krallık olarak yönetilmekte ve dünyanın diğer topluluklarının aksine Marian kültüründen ve teknolojisinden uzak bir yaşam tarzı sürmektedirler. Buğday tenli ve ela gözlü ve kumral saçlara sahip olmaları dolayısıyla ve mistisizme yatkın olan kültürel yapılarıyla dünyamızın Orta Doğu ve Kuzey Afrika insanına benzemektedirler.

Marianların teknolojisine yada kültürüne uzak olmaları, diğer insanlarla tamamen kopuk oldukları anlamına gelmiyor. Örneğin yine önceki yazımda belirttiğim Spire adlı, dünyanın merkezi sayılan şehrin biraz açıklarında "Akademia Maxim" adlı "büyü" okulu var (büyü kelimesine neden o kadar dikkat çektim, sonra açıklayacağım) ve bu okul Marian ve Samarrenler tarafından ortak kullanılmakta.

Kısmen dünyaya açık olmalarına rağmen, Samarrenler genellikle kendi işlerini kendi yöntemleriyle çözmeye meraklı bir ırk ve bunu başaracak kaynak ve azme de sahipler.

Marianların sahip olduğu sıcağa duyarlılığın tersi Samarrenlerde soğuğa karşı duyarlılık olarak kendisini göstermiş durumda. Marianların Samarren kültürünü pek etkileyememiş, Samarrenlerin de Marianlar tarafından yönetilmekte olan "dünya"ya uzak kalmış olmasının nedeni biraz da bu fizyolojik (ve iklimsel) sınırlama. Watcherlar bile sıcak ve boğucu havaya sahip Samarren topraklarında gerçek bir güç olarak bulunamıyorlar. Her iki ırkın da sıcak veya soğuğa karşı olan bu yatkınlık-hassaslıkları bir birlik oluşturmalarını engelliyor.

Marianların askeri gücü ve teknolojisinden yoksun olan Samarrenler, bir de sürekli olarak güneylerindeki tropik kıtanın hakimi olan Syrenlerle bitmek bilmeyen bir savaş içinde olduklarından (savaşın nedenini Syrenleri incelerken anlatacağım), ellerindeki ve en iyi bildikleri yöntem olan "büyü"ye ağırlık vermişlerdir. Samarren soylularının çok büyük bir kısmı büyücü iken, zor iklim şartlarında yetişen Samarren askerleri de dayanlıklı ve yetenekli bireylerdir.

Diğer insan ırklarıyla aralarındaki farka rağmen Samarrenlerin tüm dünyaya pazarladığı önemli bir madde var: Cam. Samarrenler, kıtalarındaki çöllerin kumlarından dünyanın en dayanıklı, en net ve en pürüzsüz camlarını üretmekte ve bunu tüm dünyaya satmaktadır. Bazı Marian ve Thulien teknolojilerinde önemli bir öğe olan cam, bu ırklar arasında çok rağbet görmektedir.

İhracın haricinde, camın dayanıklılığını ve yüzyıllarca dökülen ter ile ulaşılan mükemmel işçilikle birleştirip, bu maddeyi hayatlarının çeşitli yerlerinde kullanmışlardır. Örneğin çoğu Samarren silahı camdan yapılmakta, pek çok soylunun saraylı ve kulesi camdan inşa edilmektedir.

Thulien:

İnsan ırkları içinde belki de en esrarengizi Thulienlerdir. Dünyanın güneyindeki adacıklarda sürekli hareket halinde bir göçebe hayatı süren Thulienler, kültürel sadece alan ama dışarıya çok sınırlı şey veren bir toplum olarak ün salmışlardır.

Kestane saçlı, açık yada esmer tenli Thulienler, dünyanın "çingeneleri" olarak adlandırılabilirler. Kimi Thulien soylarında kahinlik nesilden nesle geçen ilginç bir mirastır. Kurnazlıkları ve yaratıcılıklarıyla da bilinen Thulienler diğer ırklar tarafından en iyi ihtimalle garip, en kötü ihtimalle suç sayılan adetlere sahiptirler. Geleneklerine ve ailelerine Carinanlar kadar bağlı Thulienlerin asıl şaşırtıcı tarafı sahip oldukları anlaşılmayan teknolojidir.

Bir kaç yüzyıl öncesine kadar teknolojik olarak diğerleriyle aşağı yukarı aynı seviyede (belki de daha aşağıda) olan Thulienler, anlaşılmayan bir şekilde bir teknolojik sıçrama geçirmişlerdir. Ancak gariptir ki, şu anda kullanılan eski Thulien teknolojilerini kendileri bile anlamamakta, hatta bu teknolojilerin çoğunu ya kopyalayarak üretmekte yada hiç üretememektedirler.

Thulien teknolojisi, inceleme fırsatına sahip olmuş (ki Thulienlerin böyle birşeyi "paylaşması" pek olası iş değildir) Marian bilimadamları tarafından "elektrik" teknolojisinin keşfedilmesine ve son yıllarda gelişmekte ve yayılmakta olan radyo dalgaları ile iletişimin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

Yine de bu tür açıklanabilir ve anlaşılabilir, pratik uygulamaların ortaya çıkmasına yardımcı olsa da, şu ana kadar nasıl işlediği hakkında kimsenin bir fikri olmadığı bazı Thulien icatları da vardır. Bunun en büyük örneği "Fırtına Avcısı" diye de bilinen Thulien uçan gemileridir. Kanat ve yelkenlerindeki ince teller ile fırtınalı havalarda havadaki elektriği emip içindeki haznesine hapsederek havada kalmayı başarabilen bu gemilerin ne yapıp da o elektriği gemiyi havada tutan bir güce çevirdiğini hiç kimse çözememiştir. Yapıldığı dönemde 50 kadar üretilen bu gemilerden geriye sadece 10-15 tane kalmıştır. Teknolojisini anlamaktan çok pratik kullanımına bakan Thulienler bu gemileri hırsızlık, yağma ve baskın için kullanarak dünyanın en "elit" korsanları sıfatına sahip olmuşlardır.

Her ne kadar bu tür "ahlak dışı" mesleklere sahip Thulienler olsa da, çoğu pasifist ve kendisine yada ailesine bağlı kişilerden oluşmaktadırlar. "Kabileler" halinde yaşayan Thulienler, bu toplulukları aileleri kabul etmişlerdir ve kan bağından öte, "kardeşlik" bağıyla bağlıdırlar.

Eveeet. Bu yazı da dünya çapında teknolojinin durumundan ve "büyü"den de bahsedecektim ancak çok uzadı zaten yazı. Teknoloji kısmını ırkları anlatırken aralara sıkıştırmaya çalıştım (hatta abarttım galiba), büyü konusunu ise bir sonraki yazı da açıklarım artık. Daha anlatılması gereken ırklar arasında Feyr, Rukk ve Syrenler var hem... Neyse, umarım sıkmamışımdır yada hikayenin havasını bozacak şeyler yazmamışımdır. Eleştirilerinizi ve fikirlerinizi belirtmeniz yarar sağlayacaktır. Bu kadar uzun bir yazıyı okuduğunuz için teşekkürler :)

4 yorum:

Calenmir dedi ki...

Cam uçlu mızrak isterim!

Neden giriyoruz bu syrenlerle birbirimize onu da bilmek istiyorum!

Bileğine kuvvet diyorum.

Ayna-i Marzî dedi ki...

Valla böyle hikayeyle birlikte bu tür bilgiler süper oluyor. Aslında şu anda belirli bir öneri veya fikrim yok maalesef. Ama merak ettim fazlaca, bu hikaye ve bilgiler hazır mıydı (uzun zamandan beri üzerinde çalışıyor muydun manasında), yoksa şu son günlerde ilham perilerinden oluşan bir orduya mı maruz kaldın ne :)

Silvalinionisis dedi ki...

Ee.. Karışık aslında. Bir kısmı önceden kalma, bir kısmı yeni. Buna bağlı olan başka bir setting var asıl, onu yazmaya başlarsam sayfalarca yazı çıkar. Ama bilgi vermekten kaçınıyorum, hikayenin atmosferini bozar :)

fredi dedi ki...

thulien olacam sanırım...