28 Kasım 2007

Third Person View

İnsanları genelde empati yoksunu olmakla suçlarız. "Kendini onun yerine koy, bak ne kadar kötü hissedeceksin" gibi şeyler söyleriz başkalarına pislik yapanlara. Ama herşey gibi fazla empati de zararlı mıdır?

Başkalarını bilmem ama başkalarını tarafsızca gözlemleyip, olaylara objektif yaklaşma yetisi bende ters tepmeye başladı. Hatta uzun süre önce başladı ama daha yeni fark ediyorum.

İnsanlara ve olaylara sanki kendim orada değilmişim gibi bakmaya o kadar alışmışım ki, kendimi etkileyecek olaylara taraflı yaklaşmak zor geliyor. Kendimi ve olayları tps oyunlarındaki gibi biraz yukarıdan bakıyormuş gibi hissediyorum. Sonra bir sorumluluk alıp bir anda fps moduna geçince ne olduğumu şaşırıyorum.

Hatta bu iş o kadar ileri ki, bilincim "kontrollü rüyalar" gibi çalışıyor artık. Kimi zaman birşey söyler yada yaparken kafamın bir tarafında aynı anda "ne yapıyosun oğlum sen, saçmalama iki dakika!" diyorum kendime. Morpheus'un Neo'ya dediği gibi daha önce hiç uyanmadığım bir rüyanın içinde yaşıyorum sanki.

Burada söylenmesi gereken "daha bireysel bak olaylara, daha çok tuttuğunu kopart" gibi birşey olmalı herhalde ama ne yazık ki ben şu anki bakış açımdan da memnunum. Şu geçiş sürecini kolaylaştıracak sihirli iksir olsa da içsem, o yeter bana.

Objektif yaklaşabilme yeteneğim sahip olduğum sayılı şeylerden bir tanesi ve kaybetmeyi göze alamıyorum, göze almaktan öte istemiyorum zaten aksini. Var olan sosyal toplum dalgasının içine atlamak istemiyorum. Bireysel olarak giderek daha anti-sosyalleşiyorum belki ama bu pek de umrumda değil yani. Aslında umrumda ama sadece "daha fazlası da olabilirdim" dememe neden oluyor o kadar.

Neyse, şu bahsettiğim iksirin tarifini bilen varsa söylesin. :P

19 Kasım 2007

X-ray vision!

Bilmiyorum başka insanlar sokakta yürürken karşıdan kendilerine doğru gelenlere bakınca ne görüyorlar ya da ne görmek istiyorlar, ama ben hep benzer yüzleri görmekten sıkıldım. Çok iyi bir yüz hafızam yoktur zaten, herkes birbirine benziyor gibi gelir hep.

Hafızamı geliştirmek, birazda insanları daha rahat tanıyabilmek için bir aralar ufak detayları aklımda tutmaya çalışırdım. Daha sonra bu yüzün değişik bölümlerini incelemeye geldi; burnun şekline, çene ve dudak şekline. Hatta bir ara kafamda listelemeye, tanıdıklarımın yüz şekil ve ifadeleriyle kişiliklerini bağdaştırmaya çalışmıştım. Daha sonra pek uğraşmamaya başladım bununla, insanları aklımda tutmanın o kadar da önemli olmadığını düşünmeye başladım o yüzden herhalde. Asıl konu bu değil ama.

Topluluk önünde konuşacaklara yada iş görüşmesine gideceklere verilen klasik tavsiyedir bu; "karşındakileri çıplak hayal et, o zaman heyecanlanmazsın". Benim bahsedeceğim olay da bunun gibi ama aynı amaçla değil.

İnsanın karşısındaki çıplak görmesi nasıl bir rahatlık sağlayabilir anlamıyorum zaten. Hele karşı cinsten ise tamamdır zaten, o zaman görürüm heyecanı.

Her lise mezununun insan biyolojisi hakkında aşağı yukarı bir bilgisi vardır herhalde. Bir süre önce bu "çıplak görmeye çalışma" işi nasıl oluyor diye kafa yorarken ve sokakta ne dinlediğim müzikten ne de düşünecebileceğim diğer konulardan tad alabilirken, işi bir adım daha ileri taşımak nasıl olurdu diyerek sırayla karşımdakileri yürüyen sinir sistemleri, kemik ve kas yapıları olarak görmeye başladım.

Evet ilk bakışta "ruh hastası mısın sen?" diyebilirsiniz ama pratik olarak deneyince diğer insanların ne kadar kırılgan ve "ölümlü" olduğunu fark ediyorsunuz. nefes alıp veren ciğerleri, atan kalbi görünce size ne kadar benzediklerini fark ediyorsunuz. minibüste yanınızda oturan adamı tamamen iskelet olarak görebilmeye başlayınca ve hareketleriyle gözünüzde canlandırdığınız görüntüyü eşleştirince insan fizyolojisine hayran kalmamak imkansız.

Bu yöntemi insan kendisine de uygulayabiliyor elbette. Kendi elime bakıp, hareketler sırasında kasların, kemiklerin, sinirlerin ve damarların nasıl hareket ettiğini az düşünmemişimdir.

Dediğim gibi biraz insan fizyolojisi hakkında bilgi sahibi olmak yetiyor bunun için. Karşınızdaki anadan doğma hayal etmek yerine, etten kemikten bir canlı olarak görmek çok daha işe yarardır bana kalırsa.

Bahsettiğim bu yöntemin dışında bir de yolda karşılaştığınız insanların görünüş ve hareketlerine bakarak o anda ne düşündüklerini, nasıl bir hayata sahip olduklarını tahmin etme oyunu vardır. Ama bu daha çok bilinen ve uygulanan bir yöntem olduğu için üzerinde durmaya gerek duymadım. Herkes yapıyordur herhalde bunu :P

Not: Bu yazıyı okuyup beni psikopat bir katil yada doktor adayı sanan varsa yazıyı bir daha okumasını tavsiye ederim. o_O

15 Kasım 2007

Baydınız artık...

Bu yazıyı ilk foruma yazmıştım ama orası yeri değil, anlamsız kavgalar çıkartır diye silip buraya koyuyorum. Buyrun:

"O kadar birşey yazmıycam, birşey demiycem diyorum ama, artık yeter buraya patlıyorum arkadaşlar.

Son zamanlarda Atatürk hüeee!! diye çığıran insanların sayısı haddinden fazla aştı. Hani Atatürk şimdi hayatta olsa ne olurdu muhabbeti vardır ya, bence Atatürk şimdi hayatta olsa kahrından ölürdü. Hayır pek çoğunuzun düşündüğü sebeplerden değil, bu Atatürk fanları yüzünden.

Bir insan bu kadar idolleştirilebilir, öğretileri bu kadar ikinci plana atılabilirdi herhalde. Sağa sola Atatürk yaşasın, çok seviyoruz ühühü diye yazacağınıza kendisinin savunduğu fikirleri yazsanız, tartışsanız, uygulasanız düşünseniz Atatürk'ü çok daha yüceltmiş olurdunuz. Sonuçta düşünce ve hareketleri olmadan Atatürk sadece bir insandı.

Bir laf vardır, basit insanlar tarihteki kişileri, kafası çalışan insanlar ise tarihteki olay ve düşünceleri tartışır diye.

Kısacası şunu diyorum, milletçe kafamız çalışsın biraz, "Atatürk" lafını aşıp, demokrasiye, halkçılığa, inkılapçılığa geçelim biraz. Hani mesela?"

07 Kasım 2007

Blah blah blah

Önceden yazı yazmaya başlamanın ne kadar zor olduğundan falan bahsetmiştim. En önemli zorluklardan birisi yazacak konu bulamamak. Konuyu bulduktan sonra yazacak birşey bulması kolay. Aslında sağa sola bakıp herhangi random bir konu hakkında yazı yazılabilir. Ama bunun yazar için ne kadar manevi değer taşıdığı tartışma konusu.

Mesela bakalım etrafımda neler var şu anda: Hemen solumda cep telefonu, pc parça fiyat listesi, lamba ve ispanyolca sözlük var. Önümdeki monitör ve klavyeden bahsetmeme gerek yok. Sağ tarafta ise tv ve yatak var. Bunlardan uygun bir yazı konusu çıkartamadım şahsen.

Geçelim daha az maddi şeylere... Haftaya iki tane alttan dersime ait sınav var. Oturup burada ne kadar çalışmam gerektiği hakkında, sınavları veremezsem okulun daha da uzayacağı hakkında dert yanabilirim. Ama bu konuda yazı yazmış olmak beni tatmin eder mi? hmm... sanmam.

Başka ne var elimde bir düşüneyim. Hakkında yazacak büyük bir problemim yok (parasızlık hakkında yazabilirmişim aslında :P). Problemsizlik hakkında bir yazı yazsam nasıl olurdu? Biraz fazla "emo" kaçardı herhalde. Emo'luk bu mudur o da ayrı konu tabi.

Daha "n00b" konular hakkında yazabilirim belki (bazı bir kaç arkadaşımın diyeceği gibi). Beklediğim tonla oyunun bu ay çıkması, ancak sevgili türksat aş'nin hala kablo internet hızlarını söz verdikleri gibi arttırmadıklarından dem vurabilirim. Anladığınız gibi internetten indiriyorum oyunları, korsan kullanıyorum, mutluyum gururluyum, param yok orijinale.

Şöyle bir baktım da yazdıklarıma şimdi, biraz fazla sinir yüklü olmuş sanki. İçten içe bişeylere mi sinirliyim ki acaba? Yoo, aslında değilim. Hmm.. meditate on this, i will.