16 Temmuz 2006

Mission Accomplished

Geçen seferki yazımda arayı açtım diyordum, bu sefer daha da açtım evet. 10 günlük zaman limitinide geçtim kendime koyduğum.

Ama bahanem var! Tüm interrail takımı olarak vizelerimiz elde, sadece alışverişimiz eksik olarak hazır bulunuyoruz. Evet daha yol planı da tam değil. Olsun yine de büyük engeller aşılmış durumda
, gün sayıyoruz sadece yola çıkış için.

Yaz sonlarına doğru geri döneceğimden temmuz ayı içindeki son yazım bu olacak büyük ihtimalle, ancak dönüşte bol fotograflı ve nerelerde ne oldu içerikli bir post yazmaktan çekinmeyeceğim.

Yolda gerekecek şeyler listesinde adam gibi bir mp3 listesi önemli yer kaplamakta. 256 mba zorlasan 60 parça sığıyor sadece. Müziksizlikten kafayı sıyırırım falan, hoş olmaz oralarda. Tabi müziksizlikten kafayı sıyırmadan önce daha önemli konulardan sakınmak gerekecek, hasta olmak yada soyulmak gibi. İşin bu kısmını yazıp uzatmak istemiyorum, ama başımıza saçma sapan birşey gelirse zaten buraya yazarım (yada yazamam? hmm..)

Ben nereye gidiyoruz ondan bahsedeyim en iyisi, önceden de açık açık yazmamışım zaten..

Efendim biz (4 kişi; ben, sayonisist, calenmir ve barış (yanda blog linki yok o yüzden sadece barış dedim)) dedik ki madem işimiz gücümüz yok bu yaz, haydin avrupaya gidelim interrail yapalım. Aslında tam böyle olmadı, sayon, barış ve berk (ki son dakika da okulla ilgili sorunlardan iptal etti) gitmeyi planlıyorlardı. Bende bir yerden para bulurum borç harç giderim dedim ve bende takıldım peşlerine. Calenmir'i de ufak bir gazlama seansı sonrasında kattık gruba.

Orijinal planda avrupanın girilmedik ülkesi bırakmıyorduk güya ama daha sonra biraz araştırma yapınca bunun pekte olası olmadığını gördük (hele eldeki parayla). Gidilecek ülke sayısını azalttık bu doğrultuda. İngiltere mutlaka gidilmesi gereken yerler kategorisindeyken vize alacak vakit kalmadığından tabiri caizse yalan oldu.

Yine planımızın ilk şeklinde Almanya'ya uçakla gitmek ve oradan güneye doğru inmek vardı ancak ucuz uçak biletleri için biraz geç kaldığımızdan başlangıç noktamızı Hollanda olarak değiştirdik.

Şu an ki temel yol planımız ise şöyle: Hollanda'da Eindhoven'a gidilecek ve fazla oyalanılmadan Amsterdam yoluna düşülecek. Hollandanın daha kırsal bölgelerine kısa bir yolculuk yaptıktan sonra Almanya da Berlin yönünde ilerlenecek. Arada Dortmund veya Dusseldorfa da uğranıp Belçika'ya, Brüksel'e geçilecek. Brüksel'de yine fazla oyalanılmadan Paris'e gidilecek.

Paris'i bir günde gezemeyeceğimiz konusunda fikir birliğine vardığımızdan 2 günü Paris'te geçirip Güney Fransa'ya Bordeaux'a doğru devam edilecek. Uzunca bir tren yolculuğunun ardından İspanya'da Madrid'e gelinecek. Madrid'de bütün günü harcayıp, geceyi yolda geçirip Barcelona'ya atlanacak. Barcelona'da geçen bir günün ardından tekrar yola çıkılacak ve Güneydoğu Fransa'da Marsilya'ya ufak bir bakış atılıp Monako'ya, ordandan İtalya'ya geçilecek.

Yolun İtalya kısmı oldukça karşık şu anda. Gidilecek şehir sayısı çok ve görülecek yer sayısı da aynı şekilde gereğinden fazla. Artık nasıl yaparız şahsen bilmiyorum ama en efektif şekilde Kuzey İtalya gezildikten sonra (ki 4-5 gün alır bu) Roma'ya doğru inilecek ve Roma'da 2 gün kalınacak. Ben koca Roma'yı (ki buna vatikan dahil) 2 günde ancak koşarak gezeriz diye düşünüyorum ama.. Neyse zaten detaylı planda sallanacak vakit bırakırız bu işler için.

İtalya'da bu şekilde halledildikten sonra Güney İtalya'dan feribotla Yunanistana geçiş yapıp Patras'a varacağız. Orada hiç durmayıp Atina'ya geçeceğiz ki zaten Atina'ya geldikten sonra eve gelmiş kadar oluyoruz.

Evet oldukça basitmiş gibi gözüküyor ama interrail hakkında biraz bilginiz varsa yukarıda yazdığım 5-10 cümledeki kadar kolay olmadığını biliyorsunuzdur.

Bu 1 aylık aksiyon buz dolu bir kova su etkisi yaratmazsa bünyemde artık ne gerekir bilemiyorum. Bungee'ye giderim olmadı.

05 Temmuz 2006

Çikolata kaplı çilekli dondurma

Az önce elektrik kesintisiyle uçan uzzuuuuun yazının anısına bir dakikalık saygı duruşu rica ediyorum.

Evet ne diyorduk.. 1 haftadır yazı yazmıyormuşum zannedersem. Bu süre içinde zihinsel ve fiziksel olarak epey meşguldüm o yüzden oturup uzun uzun yazamadım. Bu pazartesi Hollandaya vize başvurusu yaptık Sayon'la. Onun sonucuna göre bu yazın akışı değişecek o nedenle çok da blog havamda değildim yani. Aslında olaya olumlu bakıyorum, elimizde patlayacağını sanmam yani (Kocaman bi "Mission Failed" yazısı çıkarsa gülerdim ama..)

Nelerden bahsedeyim diye düşünüyodum bu aralıkta.. Ya Lost hakkında yazıcaktım ya da yine kişisel konular bulup can sıkacaktım ki can sıkmayı tercih ettim. Tabi bunda Lost hakkında yazmaya başlarsam 10 gün sonra anca bitirecek olmam da büyük bir etken.

Neyse konumuza girelim. Vurdumduymazlık yada umursamazlık gibisinden bir konu hakkında yazabilirim örneğin. Hayır tahmin ettiğiniz gibi işin dünya çapında değil daha kişisel bazda olanından bahsediyorum. Tabi siz kişisel olarak da tahmin etmiş olabilirsiniz o ayrı..

Önce kendi durumumdan bahsedeyim.. Normalde bir insan bir işle uğraşırken bir yandan tamamen alakasız şeyleri düşünebilir değil mi? Hah işte bu olay bende 7/24 etkili. Aktif olarak düşünmeyi gerektirmeyen herhangi bir şey yaparken, örneğin gazete okur yada yolda yürürken kafam apayrı yerlerde oluyor çoğunlukla. İşin kötüsü bu durumdayken kafamın başka yerde olduğunun farkında olmam ve önümdeki konuya dönememem rezilliğin boyutunu arttırıyor.

Kendinizi benim yerime koyun ve bir diyalog içinde olduğunuzu hayal edin. Kafanız başka yerdeyken konuşmaya çalışmak ne kadar zor düşünün. Dikkatiniz hep başka yerlere kayarken bir konuya yoğunlaşmak kadar zor iş yok gerçekten.

Bu dediklerim biraz genel oldu ama daha pratik bir örnek vereyim. TV'de reklamları izlerken şu güne kadar hiç bir zaman üzerime alınmamışımdır örneğin. Yada bir duyuru yapılıyordur herkese yönelik ancak ben sanki orada değilmişim gibi hareket etmeye devam ederim. Bunu sadece kendimde değil pek çok kişide gördüm aslında. Yukarıda dediğim vurdumduymazlık bunu kapsıyor işte.

Kendi gözlem çevremle sınırlı olduğunda sanmıyorum, yanında adam öldürülse dönüp bakmayacak insanlarla doldu her yer. Nereden çıktığıyla ilgili sayfalarca yazı yazılır, televizyon suçlanır, bilgisayar suçlanır, ne bileyim suçlu aradıktan sonra bulması kolay nasılsa.. Benim takıldığım nokta insanlar bu hale geldiklerinin farkında mı acaba. Eğer farkındalarsa nasıl bu duruma devam ediyorlar. Hadi ben zihinsel özürlüyüm diyelim, 3,5 milyar insan yanılıyor olamaz (%50 diye bir sallama yaptım ama.. neyse).

İnsanlığın düşünce kapsamı iyice kalıplaşmaya başladı. Belli insanların belli şekilde düşünmesine kaçınılmaz olarak bakılıyor. Öyle ki farklı olmak bile artık farklılık değil. Bunları söylememin sebebi yukarıda dediğim umursamazlıkla bağıntılı. Herkes o kadar kendisine biçilmiş kalıba oturmuş ki kimse gidipte diğer olasılıkları incelemeye yada başkalarını anlamaya çalışmıyor. En açık görüşlü olduğunu iddia eden insanlarda bile buna rastlanabilir, önemli olan diğerlerini anladığını iddia etmekten öte diğerleri gibi de düşünebilmektir, hissedebilmektir. Sanırım ben de bunu yapmaya çalışırken odağımı kaybettim. Yada bilgisayar başında günlerce oturup basitçe tek noktaya odaklanmaya alıştığım içinde olabilir bu.

Aslında açık konuşmak gerekirse diğer insanlara kendimi açıklamaya çalışmaktan yoruldum. Çabalamıyorum bile artık. Yukarıda yazdıklarıma bakmayın, diğer insanların ne düşündüğü o kadar da derdim değil, ben kendime bakarım bu konuda. Herkes kendi kapısının önünü süpürse dünya daha temiz olurdu diye bir mantık vardır ya, onun peşinden gidiyorum şu anda.

Kendi zihinsel aktivitelerim de biraz acayip işlemeye başladı dediğim gibi. Kafamın içi dual core cpu gibi işliyor resmen ama tamamen dengesiz çalışıyor. Yada corelardan birisi tıkanmış diyebiliriz. İçine toz kaçmış yada.. Beynimin bir kısmı uykudan tam uyanamamış gibi sanki. Sürekli başka şeylere kayan ve adam gibi yoğunlaşmamı engelleyen kısım da yine aynı yer. Fan yetersizliğinden bozdum sanırım cpuyu. Nezle olmak gibi yada ne bileyim çok sıcak bir şey içip dilini yakmak gibi.

Zamanla geçer diyordum ama daha da beter hale geldi. Bu yüzden mekan değişikliği gerçekten iyi gelecek bana (tabi en baştan belirttiğim gibi vizeler elde patlamazsa). Eskiden ilgilendiğim şeylerden de kopmaya başladım bu durum yüzünden. Bu yazıyı yazarken bile kaç tane şey yüzünden ara verdim anlatamam.

Neyse bu sefer fazla uzatmadan bitireyim.. Bir daha ki yazı için bu kadar ara vermeme gerek kalmaz umarım.

Not: www.vladstudio.com adresini keşfettim geçen. Gerçekten muhteşem çizimler var. Wallpaper işinde devrim yaratmış adamlar (çok abarttım evet). Arada sırada gelip de "Silva bana wallpaper bul!" diye yalanan arkadaşlar var, özellikle onlara tavsiyemdir.