30 Temmuz 2008

Yağmur altında (p8)

Yağmur şiddetlenmişti. O kadar şiddetlenmişti ki düşen yağmur damlaları insanın canını yakıyordu. Şatonun girişinde, kapının kirişinin altında bahçede sıraya dizilmiş adamları izliyordu Anton.

Yolculukta "bakıcılık" yapmaları için tutulan adamları Viktor bu yağmur altında bahçede tutmuş, hazır olda bekleterek tek tek "inceliyordu". "Biraz da adamların direncini ölçüyor" diye düşündü Anton. Viktor ise sanki yağmur onun üzerine yağmıyormuş gibi adamların etrafında dolaşıp bir şeyler söylüyordu bağırarak. Ancak yağmur damlaları ve belirli aralıklarla patlayıp insanı yerinden zıplatan gök gürlemeleri yüzünden tek kelime bile duyulmuyordu.

Kiriş altında duruyor olmasına ve üzerindeki uzun paltosuna rağmen, sürekli yön değiştiren rüzgarın savurduğu yağmur damlaları Anton'u sırılsıklam yapmıştı bile. Fakat ıslaklıktan öte adamların tiplerini tam seçememekten rahatsız oluyordu. Bu sırada arkasındaki büyük şato kapısının açıldığını hissedince ağırlığını yana vererek kapıyı açana baktı.

Dom elinde bir kaç sandviçle gelmişti. Bir tanesini kardeşine doğru atarak kirişin diğer tarafına yaslandı.

"Eee? Nasıl buldun adamları?" diye sordu Dom. Bir yandan elindeki sandviçlerden kocaman ısırıklar alıyordu.

"Yüzlerini bile seçemiyorum lanet yağmur yüzünden. Ama 4 adam bir de Rukk seçebiliyorum. Şu diğer silüet nedir anlamadım. Kurt falan mı acaba?"

"Hayır köpek o. Adamlardan birinin köpeğiymiş. Adı da 'Kuduz'du galiba" dedi Dom ağzındaki lokmayı yutarken.

"'Kuduz' mu? Bir köpek için saçma bir isim. Gerçekten kuduz değilse sorun yok tabi."

"O yaratığı köpek diye sıfınlandırmak hakaret olur sanırım. Baksana neredeyse ufak bir at kadar."

"Neyse köpeği boşver de..." dedi Anton "...diğerleri kimmiş öğrenebildin mi?"

Düşünmek için çiğnemeye bir an ara veren Dominic "Adamlardan birisi doktormuş. Diğer ikisi ise Avcılar'dan diye duydum ama emin değilim. Doktor Carinan, avcılar da Samarren." diye cevap verdi.

"Samarren mi?" diye kafasını Dom'a çevirdi Anton. "Samarrenleri nerden bulmuşlar? Soğuk havadan etkilenmeleri gerekirdi..."

"Evet ben de öyle biliyorum ama..." derken bir ısırık daha aldı Dom. Bir süre adamlara bakıp ağzındaki lokmayı çiğnedikten sonra "...kalın giyinmişler herhalde" dedi dalga geçerce.

Abisinin bu espirisini görmezden geldi Anton ve Viktor'un nutuk çektiği adamları bir süre daha izledi. Duyamıyor olmasına rağmen Viktor büyük ihtimalle "çok önemli ve tehlikeli bir göreve çıkacaklarından, bu işe girişen herkesin hizmet ettikleri bu iki soylu genç için gerektiğinde hayatlarını vermeleri gerekeceğinden" falan bahsediyordur diye düşündü.

"Diğerlerine ne diyorsun?" diye sordu Dom dalıp giden kardeşine. Bu arada 3. sandviçi yemeye başlamıştı.

Dom'a dönmeden "Ne düşünebilirim? Rukk işte. Hepimizi öldürüp kanımızı içmezse iyidir" diye cevap verdi Anton. Rukk'larla pek yüzyüze deneyimi yoktu ama gördüğü ve işittiği kadarıyla hepsi hayvan bozması vahşilerdi.

Anton'un bu kadar önyargılı konuşması garibine gitmişti Dom'un. Ayrı oldukları sekiz sene boyunca Dominic vaktinin çok büyük bir kısmını serserilerle, dolandırıcılarla, paralı askerlerle, fedailerle ve buna bağlı olarak insanlar tarafından "2. sınıf" sayılan ırklarla geçirmişti. Anton bir Rukk'la aynı gemide bir kaç hafta geçirdikten sonra fikri değişekti muhtemelen.

"Dördüncü adam kim?" diye sordu bu arada Anton. Dominic diğerleri hakkında birşeyler söyleyince, tam göremese de adamları biraz seçebilmeye başlamıştı. Ama dördüncü adam uzun bir pelerine sarınmıştı ve başında da başlık vardı.

"Dördüncüsü adam değil, kadın." dedi Dominic sesinde bariz bir tınıyla. Anton abisinin gözlerini kadına diktiğini ve suratının o çok iyi bildiği ifadeyi aldığını fark etti.

"Dominic sakın..." diye abisini uyarmak için ağzını açmıştı ki, Viktor'un uygun adım kendilerine doğru yürüdüğünü gördü. İki kardeş de yaklaşan adamı görünce rahat hallerinden silkinip doğruldular. Viktor'un etrafındakileri hizaya sokmak gibi bir etkisi vardı.

Önlerinden geçerken ikisine de kısaca bir bakış atan Viktor hiç hızını kesmeden binaya girdi. Tayfanın geri kalanı biraz geriden Viktor'u takip ediyordu. Önce kalın paltosu ve elinde ağır gözüken bir çantayla doktor girdi. Orta yaşlı, cılız bir adama benziyordu ve etrafına ağır bir koku yayıyordu. Anton'un burnuna nereden hatırladığını çıkartamadığı bir kaç tanıdık koku gelmişti.

Yaşlı adamın ardından ters ters bakan Anton, o sırada içeri girmekte olan iki Samarren (ve devasa köpekleri) ile Dominic'in birbirlerini tanıyormuş gibi bakışmalarını son anda yakaladı.

Adamlar geçip gittikten sonra Dom'a soran gözlerle bakmaya başladı fakat yakalandığını fark eden Dominic kardeşinin bakışlarından kaçınmak için kapının önünde içeri girmek için bekleyen Rukk ve kadına doğru çevirmişti başını.

Rukk ve kadın kapının önünde yüzyüze durmuş, diğerinin geçmesini bekleyerek sessiz bir irade savaşı veriyorlardı. İki kardeş müdahale etmeye çekinerek bu sahneyi izlemekle yetiniyorlardı. Sonunda kadın pes etti ve kendisinden neredeyse 1 metre daha uzun olan Rukk'a yol verdi.

"Hrmff!" diye gürültülü bir şekilde nefes veren Rukk ayaklarını yere vura vura içeriye girdi. Her attığı adımda yağmur sesini bastıracak kadar ses çıkıyordu. Anton yüzünü buruşturarak geçen Rukk'un arkasından bakmaya devam ediyordu ancak Dominic'in dikkatini daha çok kadın çekiyordu.

Rukk içeri girdikten sonra kadın da hareketlendi ve bir hışımla kardeşlerin önünden geçti. Dom ise kadının arkasından koşturarak yolunu kesti ve önünde hafifçe eğilerek "Hanımefendi..." dedi. Ancak kadının masmavi gözlerinin içi buz gibiydi. Bu nezakete pelerinini bir hareketle çıkartıp Dominic'in üzerine atarak cevap verdi.

Pelerinin altında kalan Dominic kadının yanından hızla geçtiğini hissetti ama asıl sinirini bozan Anton'un kahkahalarıydı. Başıan dolanan pelerinle yaşadığı ufak boğuşmanın ardından Anton'a "Daha gülmek için çok erken genç adam!" dedi gözlerini kısarak.

"Ah be abicim" dedi Anton en alaylı tonuyla. "Ben pelerine gülmüyorum ki..." dedi ve kafasıyla holde uzaklaşan kadını işaret etti. Pelerini bir kenara fırlatan Dom şaşkın bir suratla kadına doğru döndü. Yenilmiş bir ifadeyle kafası önüne düşerken, Anton kolunu abisinin omzuna attı ve "kadının Feyr olmasına gülüyorum." dedi gülerek.

Hiç yorum yok: