24 Aralık 2007

A long time ago, we used to be friends...

2007'nin muhtemelen son yazısı ile karşınızdayım. 6 yaşımdan beri (evet, evet...) ilk defa bu kadar çok boş vaktim oldu ve boş zamanımı ne kadar boş değerlendirdiğimi bu sene fark ettim. Okulun pratik olarak bitmiş olması ve benim iş aramayan bir işsiz oluşum (ki bambaşka bir hikayedir), haftanın altı günü evde yaymama olanak sağladı. Pazar günleri gittiğim ispanyolcayı hariç tutuyorum. Onu da epey saldım bu aralar, bi yakalama çalışması yapmam gerekecek sanırım.

Bu senenin bir diğer anlam ve önemi ise tonla dizi izlemiş olmam ve bu yönden eksiğimi büyük ölçüde kapatmış olmam. Amerikan tv yayınlarının son 10 sene içinde çıkarttığı bütün büyük yapımları izlemiş durumdayım sanırım. Madalyamı altından yapmanızı tavsiye etmem, platin olsun.

Şaka bir yana Stargate sg-1'dan friends'e, farscape'ten veronica mars'a kadar (farscape amerikan değil avusturalya yapımıydı ama gereksiz detaylar bunlar :P) 5-6 adet diziyi izleyip hazmettim. Bunları zaman olarak toplasanız 1 aydan fazla sürecek bir izleme süresine denk geliyor. Sırf sg-1'ın aradaki uyuma süreleri dahil 2 hafta sürmesi, friends'in de aynı şekilde bir 7 küsür gün sürmesi olayın büyük bir yüzdesini kapsıyor.

"You know what they say... Veronica Mars, she is a marshmellow"

Neyse dizi muhabbetine girmemin sebebi bu değildi tam olarak. Şu geçtiğimiz bir hafta içinde kafamın bozuk olmasını yaşayan dünyaya mental kapılarımı kapatıp full dizi izleyerek geçirdim. Akabinde Veronica Mars'ın harika bir dizi, Kristen Bell'in çok güzel bir insan, CW'nin de şerefsiz bir kanal olduğunu belirtmek istiyorum (dizinin 4. sezonunu iptal etmeleri nedeniyle). Beklediğimden çok daha iyiydi, Lost'ta olduğu gibi çok işlenmiş bir konsept nasıl derinleştirilir bunu gösterdiler. Her sezonun ana davasında hep "işte çözdüm olayı ahahaha" diye gaza geldiğiniz anda ters köşeye yatırdılar, takdir ediyorum.

"She is never desperate... or lost... She is Veronica Mars"

Bir diğer gelişme de bu gerçekleştirdiğim anti-sosyal hareketin sonucunda beynimin damarları açıldı ve sonunda ufak tefek bir şeyler çiziktirmeye başladım yine. Benzeri şekilde devam edersem destan yazabilirim sanırım. Örneğin sırf dün gece/bu sabah gördüğüm rüya (yada rüya mıydı, yoksa ben uykulu olarak düşünüyor muydum? herhalde rüyaydı) tek başına kitap olabilecek detaya ve kaliteye sahip. Ama çoğunu unutmuş olmam nedeniyle aklımda kalan kısımları not alarak yakında başlatacağım campaignde main plot olarak kullanmayı düşünüyorum. Hikaye kendisini yazacakken ben niye uğraşayım değil mi :)

Yazının başında belirttiğim gibi bu senenin son yazısı bu olacak gibi. Şimdi gidip setting hakkında bir şeyler karalayabilirim. Daha kural sistemini halletmedim ya hadi bakalım.

PS: Bedavaya kaliteli flow tree chart yaratabilen bir programa ihtiyacım var acilen. Smart Draw can sıkıcı şekilde 7 günlük bir triala sahip ve 7 gün içinde bitiremem yapacağım işi. Ha çalışan crackli versiyonunu bulan olursa hayır demem tabi :)

04 Aralık 2007

Half-life

Part 1:

Bir kaç post önce yazacak konu bulmanın ne kadar zor olduğu söylemiştim. Sonra "ben" hakkında yazabilecek tonla şey olduğunu keşfettim. Nasıl birşey yazsam diye düşünürken geçen gün Tuana'nın bir yazısı nelere değinebileceğim hakkında fikir verdi.

Arkadaşlarım, tanıdıklarım, ailem herkes benim hakkımda belli bir fikre sahip. Nasıl oluşturduğumu bilmediğim bir imaj var ve benim bu imajdaki insan olduğumdan fazla eminler. Bir tek ben değilim herhalde.

Her hareketimi, her düşüncemi yaptıktan "sonra" iki kere düşünen (evet çok akıllıca :D) birisi olarak bana atfedilen pek çok şeyi haksız buluyorum. Ben mi kendimi yetersiz görüyorum, kendime güvensizim mi de böyle diyorum emin değilim. Sanmıyorum ama, kendime güvensiz olsam çekingen olurdum... alakam yok.

Örnek olarak pek çok kişinin inatla bana "yaratıcı" demesi. Eğer ben yaratıcı isem insanlığın yaratıcılık seviyesi için ağlarım. "Zeki" yada "iyi" diyorlar... ben mi? peh. Bir kaç arkadaşım bilir ne kadar içten pazarlıkçı olduğumu, ne kadar bencil düşündüğümü, ne kadar duyarsız olduğumu. Empatimin yüksek olduğunu söylerim (cidden öyledir) ama bu empati ile duyarsızlık birleşince ortaya ben çıkıyorum.

Bazı arkadaşlarım ne kadar sevecen olduğumu söylerler (kızlar özellikle?!), ama suratlarına karşı ne kadar bencil olduğumu ve tüm mentalitemin sadece kendim üzerine kurulu olduğunu söyleyince hiç kimseyi kendime inandıramıyorum.

Çoğu insan benim yaptığımın tersini yapmaya çalışır, ne kadar iyi ne kadar başarılı ve zeki olduklarını başkalarına göstermeye ve kabul ettirmeye çalışırlar. Ben neden bunun aksini yapıyorum? Yukarıda söylediklerimle kendimi kötülemeye çalışmıyorum aslında, sadece insanların gözünde oluşturduğum bu yanlış imajdan rahatsızım. "Kötü" değilim belki ama ya "iyi"? iyi de değilim. Kimsenin sandığı kadar başarılı ve zeki de değilim.


Part 2:

Çok emo yazmışım. Karamsar değilim realistim sadece. Yanlış tanınmaktan, abartılmaktan ve benden elimden olandan fazlasının beklenmesinden korkuyorum. Korku değil de rahatsızlık duymak diyeyim yada.

Yine Tuana'nın yazısında tanımladığı insan tipine baktım da (ki bu tanımlar sadece onun değil insanların çoğunun sahip olduğu beklentiler, o yüzden referans olarak alıyorum), ne kadar uzağım "mükemmellik"ten.

Tamamen kendisi için yaşayıp, olası tek amacı mükemmellik olan bir insan için epey ağır birşey bu. Ama sonuçta tamamen sosyal beklentiler bunların çoğu.

Şu iyilik kısmına taktım birazda. Şaka olarak söylediğim bazı konularda (örneğin gidip banka soymak gibi :P), biraz da ciddiyet var sanırım. Yani çalıntı parayla yaşayabilecek kadar yüzsüz bir insanım. Vicdanım da sızlamaz herhalde. Ahlaki muhatap olarak vicdandan başka bir şeyim olmadığından neden gidip hırsızlık yapmadığımı da bilemiyorum ama. Belki de kendime yediremem... bilmiyorum.

Bu dediğimden daha çok takıldığım tek şey de bilgili olarak adlandırılmam. Hiç bir zaman yeterince bilgili olduğuma inanmıyorum. Bölük börçük, kopuk bilgilerden oluşan bir zihnim var ve bunların %90ı konusunda gerçekten inanılmaz yetersizim. Gerçekten birşey biliyorum diyebileceğim konularda da yeteneksizim. Böyle bir kördüğümdeyim yani. Ah kendime bu kadar önem vermeme rağmen kendimi geliştirmeye üşenecek kadar tembel olduğumu belirtmeyi unutmuşum, o da var evet.

İçten içe kendimi bazı insanlardan üstün görmem (nefret ediyorum bundan ama...) ve elitistliğim (buna lafım yok) gibi biraz kontrolüm dışında gelişen karakteristik özelliklerim var bir de. Sanırım bencillik ve potansiyel narsisistliğin alt dalları olarak gelişmişler.

Neyse fazla uzattım sanırım. Yazdıklarımı karamsarlık olarak almayın, gerçekler bunlar ne yazık ki :P Hayallerinizi yıktıysam özür dilerim ^^.