22 Temmuz 2008

Bir bahar sabahı (part 1)

Ağır kapılar aralandı ve içeriye yağmurdan sırılsıklam olmuş bir siluet daldı. Üzerindeki yağmurluğa ve paltoya rağmen delice yağan yağmur içine işlemişti. Girişte kendisini karşılayan iyi giyimli uşağa yağmurluğunu ve paltosunu uzattı ve geniş holde yürümeye başladı.

Buraya gelmeyeli yıllar oluyordu. Çocukken abisiyle koşturduğu bu hol artık o kadar büyük gelmiyordu kendisine. Duvarlardaki tablolar biraz daha eskimiş, halılar biraz daha aşınmıştı.

Düşünceler içinde merdivenlerden çıkıyordu önüne bakmadan. Merdivenlerin sonunda duvara yaslanmış dağınık saçlı, serseri tipli adamı fark etmemişti bile. Aklı tamamen bir kaç dakika içinde duyacağı sözlerdeydi. Akademiye girdiği ilk günden beri hep aynı soruyu soruyordu mektuplarında ve hiç bir zaman beklediği cevabı alamamıştı. Ta ki iki hafta öncesine kadar...

"Ve ailenin bir numarası, hanedanın varisi bizi şereflendirmeye karar verdi!"

Düşüncelerinden sıyrıldı genç adam ve tanımayan gözlerle sözlerin sahibine, duvara yaslanmış bekleyen adama baktı.

"Ne o? Muhteşem Anton Sang-Argent kendi kardeşini bile tanımıyor mu yoksa?" dedi serseri görünüşlü adam, yüzünde kocaman bir gülümsemeyle.

Anton karşısındaki bu adamın abisi olduğunu alaycı ses tonundan anlamıştı bile. Merdivenleri koşarak çıktı ve abisine sarıldı. Yıllar geçmişti aradan. Ne kadar da değişmişti...

Abisinin sırtına vururken "Ailenin kara koyunu ise kalede nöbet bekliyor bakıyorum." diye güldü. Sonra ciddileşti bir anda "Dom, gerçekten ne işin var burada senin?"

"Ne demek ne işin var oğlum. İnsan kendi evine gelemez mi?"

"Babası tarafından evlatlıktan reddedilirse gelemez sanırım. Barıştınız mı yoksa?"

"Ahah! Bilgeler bilgesi Armand Sang-Argent kendi oğlunu mu affedecek? Nerede görülmüş öyle şey. Hayır, elbette affetmedi."

"E o zaman?"

Adam duraksadı. Bir an düşünceli bir şekilde kaşlarını çattı. "Boşver şimdi bunları. Kaç gündür yoldasın, gel bir şeyler yiyelim önce" dedi ve basamaklardan atlaya atlaya inmeye başladı.

"Önce babamla bir konuşsaydım" diyecekti ki Anton aşağıda, holde bir başka adamın gelmekte olduğunu gördü. Zırhı içinde mağrur yürüyen yaşlıca bir adamdı. Garip, aradan geçen yıllar pek de kendisini yıpratmış gibi durmuyordu.

Yaşlı adam merdivenden inmekte olan Dom ve Anton'a baktı. Suratında her ikisinin de iyi bildiği sert ve güven veren ifade vardı. "Genç efendiler hoşgeldiniz." dedi ve "Sir Armand sizinle hemen görüşmek isteyecektir" diye ekledi.

Dom "Karnım açken hiç uğraşamam o yaşlı bunakla" diye kendince söylendiyse de dönüp, Anton'un yanına doğru geri çıkmaya başladı merdivenlerden.



2 yorum:

DhargaN dedi ki...

part 1 nedir arkadaşım? çoh fazla dizi izliy bu çocuh yiea... çohüzüliyorum...

Silvalinionisis dedi ki...

Sence bu olay burada bitmiş olabilir mi? Doğum günün diye bişey demiyorum.