04 Aralık 2007

Half-life

Part 1:

Bir kaç post önce yazacak konu bulmanın ne kadar zor olduğu söylemiştim. Sonra "ben" hakkında yazabilecek tonla şey olduğunu keşfettim. Nasıl birşey yazsam diye düşünürken geçen gün Tuana'nın bir yazısı nelere değinebileceğim hakkında fikir verdi.

Arkadaşlarım, tanıdıklarım, ailem herkes benim hakkımda belli bir fikre sahip. Nasıl oluşturduğumu bilmediğim bir imaj var ve benim bu imajdaki insan olduğumdan fazla eminler. Bir tek ben değilim herhalde.

Her hareketimi, her düşüncemi yaptıktan "sonra" iki kere düşünen (evet çok akıllıca :D) birisi olarak bana atfedilen pek çok şeyi haksız buluyorum. Ben mi kendimi yetersiz görüyorum, kendime güvensizim mi de böyle diyorum emin değilim. Sanmıyorum ama, kendime güvensiz olsam çekingen olurdum... alakam yok.

Örnek olarak pek çok kişinin inatla bana "yaratıcı" demesi. Eğer ben yaratıcı isem insanlığın yaratıcılık seviyesi için ağlarım. "Zeki" yada "iyi" diyorlar... ben mi? peh. Bir kaç arkadaşım bilir ne kadar içten pazarlıkçı olduğumu, ne kadar bencil düşündüğümü, ne kadar duyarsız olduğumu. Empatimin yüksek olduğunu söylerim (cidden öyledir) ama bu empati ile duyarsızlık birleşince ortaya ben çıkıyorum.

Bazı arkadaşlarım ne kadar sevecen olduğumu söylerler (kızlar özellikle?!), ama suratlarına karşı ne kadar bencil olduğumu ve tüm mentalitemin sadece kendim üzerine kurulu olduğunu söyleyince hiç kimseyi kendime inandıramıyorum.

Çoğu insan benim yaptığımın tersini yapmaya çalışır, ne kadar iyi ne kadar başarılı ve zeki olduklarını başkalarına göstermeye ve kabul ettirmeye çalışırlar. Ben neden bunun aksini yapıyorum? Yukarıda söylediklerimle kendimi kötülemeye çalışmıyorum aslında, sadece insanların gözünde oluşturduğum bu yanlış imajdan rahatsızım. "Kötü" değilim belki ama ya "iyi"? iyi de değilim. Kimsenin sandığı kadar başarılı ve zeki de değilim.


Part 2:

Çok emo yazmışım. Karamsar değilim realistim sadece. Yanlış tanınmaktan, abartılmaktan ve benden elimden olandan fazlasının beklenmesinden korkuyorum. Korku değil de rahatsızlık duymak diyeyim yada.

Yine Tuana'nın yazısında tanımladığı insan tipine baktım da (ki bu tanımlar sadece onun değil insanların çoğunun sahip olduğu beklentiler, o yüzden referans olarak alıyorum), ne kadar uzağım "mükemmellik"ten.

Tamamen kendisi için yaşayıp, olası tek amacı mükemmellik olan bir insan için epey ağır birşey bu. Ama sonuçta tamamen sosyal beklentiler bunların çoğu.

Şu iyilik kısmına taktım birazda. Şaka olarak söylediğim bazı konularda (örneğin gidip banka soymak gibi :P), biraz da ciddiyet var sanırım. Yani çalıntı parayla yaşayabilecek kadar yüzsüz bir insanım. Vicdanım da sızlamaz herhalde. Ahlaki muhatap olarak vicdandan başka bir şeyim olmadığından neden gidip hırsızlık yapmadığımı da bilemiyorum ama. Belki de kendime yediremem... bilmiyorum.

Bu dediğimden daha çok takıldığım tek şey de bilgili olarak adlandırılmam. Hiç bir zaman yeterince bilgili olduğuma inanmıyorum. Bölük börçük, kopuk bilgilerden oluşan bir zihnim var ve bunların %90ı konusunda gerçekten inanılmaz yetersizim. Gerçekten birşey biliyorum diyebileceğim konularda da yeteneksizim. Böyle bir kördüğümdeyim yani. Ah kendime bu kadar önem vermeme rağmen kendimi geliştirmeye üşenecek kadar tembel olduğumu belirtmeyi unutmuşum, o da var evet.

İçten içe kendimi bazı insanlardan üstün görmem (nefret ediyorum bundan ama...) ve elitistliğim (buna lafım yok) gibi biraz kontrolüm dışında gelişen karakteristik özelliklerim var bir de. Sanırım bencillik ve potansiyel narsisistliğin alt dalları olarak gelişmişler.

Neyse fazla uzattım sanırım. Yazdıklarımı karamsarlık olarak almayın, gerçekler bunlar ne yazık ki :P Hayallerinizi yıktıysam özür dilerim ^^.

12 yorum:

Ayna-i Marzî dedi ki...

Bu dediklerini ben de düşünmüşümdür, sanırım sadece ben değil, bir çok kişi düşünmüştür. Davranış biçimlerimizle düşüncelerimiz çelişebiliyor. Ama hakkında iyi düşünen tüm insanlar sende bunların cüzlerini görmeselerdi bu şekilde düşünmezlerdi.

Özellikle insanlar bizi iyi şeylerle tanımladığında ve bizde bunlara zıt olan şeyler yapıyorsak (ortada olması gerekmez, düşünmek bile yetebilir buna) vicdanen rahatsızlık duyuyoruz, sanırım yapımızın karmaşıklığından kaynaklanıyor bu.

Bencillik konusuna gelirsek, şimdi tabi dediklerim çoğu kimseyi pek bağlamayacak; ama mesela tasavvufta öğretilen en önemli şeylerden biridir ki insan hakikat mertebesine erişmedikçe (diğer bir deyimle fena makamı) yaptığı her şey nefsi yani kendisi için olur. Buna kişinin çocukları bile dahildir (kişinin en çok çocukları için fedakarlık yaptığını düşünürsek). Yine tasavvufta çok sık geçen bir şeydir, insanın en zor bırakabildiği duygu enelik yani bencillik olduğu.

Bu yönden baktığımızda bencil olmayan insanların sayısı son derece az oluyor. Görünürde fedakarlık yapıp hiç bir menfaatimiz olmadığını zannetsek de, bence yine de farkında olmadığımız bir kazancımız oluyor. En basitinden iyilik yaptığımızda vicdanımızda beliren o ferahlık. Bu bile kendimiz için oluyor.

Lafı çok uzattım, kısacası bencil olmamak çok zor iş bana göre.
Hayalkırıklığına da uğramadım, zira benzer duyguları ben de yaşıyorum :)

FRoST dedi ki...

Zaten bu konuya Ayna-i Marzî'nin blogunda değinmiştim. Kimse göründüğü gibi değildir, olamaz da. Her insanda az çok içten pazarlıklı olma durumu vardır. Çünkü insanın doğası bu. Biri üzüldüğünde karşındakine üzüntüsünü belli etmek istemeyebilir, onu üzmek istemediğinden. Bir olaya sinirlendiğinde yanındakine sinirlendiğini belli etmeyebilir, durumu daha kötü bir hâle sokmak istememesinden. Bunlar doğal olarak bir nebze de olsa kişiliğini gizlemeye başlar insanın.

Seninki de biraz öyle bir durum. Başkalarına bilgili görünmek de bilgi sahibi olmadığın konulara atlamaman ya da hep ilgilendiğin konularda seninle konuşulmasından kaynaklanıyor. Bu senin suçun değil.

Bencilliği saklayan da başkalarının düşüncelerine verilen önem. Çoğu kez benim için çok önemli olmasına rağmen vazgeçtiğim eylem olmuştur. Yani onu ben hakediyorum derim ama başkası sevinecek diye cayarım. Bu artık başkalarının iyiliğini istemekten öte biraz aptallığa giriyor ama öyle.

Özellikle arkadaşlarıma sorsan benim için dünyanın en iyi insanı derler. Çünkü bir dediklerini iki etmem. Hiç bir zaman benden istedikleri bir eylemi yarı yolda bırakmamışmdır. Ama bazen o kadar sıkılıyorum ki. Yani küfür ede ede yapıyorum işlerini ama yine de yapıyorum. Kıramıyorum kimseyi. Şimdi bu beni iyi yapar mı? İstemeye istemeye de olsa onların işlerine yardımcı oluyorum, onlar beni "Aaa ne kadar iyi bir insan" diye biliyor hâlbuki ben içten içe nefret ediyorum onlara yardım etmekten.

Güvensizlik konusu bende bir seviyeye kadar had safhadadır. Mesela biri ile ilk defa oynayacağım bir oyunda "pek bilmiyorum" diye başlarım. Güya mütevazı gözükürüm. Ama yendikten sonra öyle bir sevinirim ki anlatamam. Oyunlardaki rakiplerim hep bu yüzden sorunu kendilerine ararlar. "Yahu bu bilmiyorum diyor ben buna nasıl yenilirim?" diye. Çok güzel bir duygudur.

Yalnız son zamanlarda biraz daha rahat davranmaya başladım bu konularda. "Biliyorsam biliyorum, üzülüyorsam üzülüyorum, sinirleniyorsam sinirleniyorum be işte" havasına girdim. Daha bir rahatladım diyebilirim. Bana kötü diyen insanlar çıkmasından haz edecek bir duruma geldim.

İşte öyle bir şey. Ben de fazla uzatmışım. Kısacası aynı duyguları paylaşıyoruz yine. Ver elini Hollanda...

Silvalinionisis dedi ki...

Öncelikle teşekkür ederim :) Ama yazıda dediklerimi hafife almışsın gibi geldi, çünkü bu belirttiğim yönlerin çoğu oldukça kesin ve belirgin çizgilerle işlenmiş içime.

Yani bencilim derken "ööff çok bencilim ben, kahrolsun hayat yeaa!" gibi bir halden çok, gerçekten bencil olarak nitelendirilecek biri olduğumu söylemek istemiştim. Yoksa ben de biliyorum her insan biraz bencildir ve kendini kötü hisseder. Şu ana kadar tanıdığım kadarıyla (ne kadar tanımışsam artık), bahsettiğim kapsamda bir bencillik yok sende.

Bu durumun aksine bir arkadaşım hiç bencil olmadığını iddia ederdi. Yaptığı bazı şeylerin bencilce olduğunu kabul ediyordu ama her insanın içinde bir miktar da ola bencillik olduğunu inkar ediyordu. Böyleleri de var yani :P

Silvalinionisis dedi ki...

Onaga/ Benim derdim böyle bir karaktere sahip olmak değil zaten. Kendimi olduğum gibi kabul etmiş durumdayım zaten. Tek derdim yanlış anlaşılmak o kadar. Yoksa ay başkası çekinmiş, yok başkası bana kötü gözle bakarmış, hiç umrumda değil açıkçası.

Şu hayatta tek istediğim (tek değil de.. işte yani) hem iyi hem kötü yanlarımı açıkça gösterebilmek. Eksikliklerimin sonradan fark edilmesi yerine, ilk izlenimde tüm artı ve eksilerimi vererek ileride insanlara karakteristik sürprizler yapmamayı tercih ederim.

Hollandaya kızlar için giderim, el ele gitmem, belçikada waffle yerim.

not: ilk paragrafın sonunda söylediğim cümle üzerine ayrı yazı yazılabilecek olan hayat felsefemdir. saygılar.

Ayna-i Marzî dedi ki...

Şu ana kadar tanıdığım kadarıyla (ne kadar tanımışsam artık), bahsettiğim kapsamda bir bencillik yok sende.

Ama tanıdığın kadarı ile, işte içim kim bilir nasıl? Ki çok açıksözlü birisi değilimdir, her düşündüğümü söylemem birisine. Yani bir de görünmeyen kısım var.

Ayrıca hafife almadım kesinlikle, sadece Onaga abinin de senin de blogumda yaptığınız yorumdaki gibi, hepimizin içi farklı. Sonuçta önemli olan bize gösterilen davranış değil midir?
İnsanların hakkındaki düşünceleri de bu yüzden iyi oluyor. Onlara davranış şeklin yüzünden. İçinin nasıl olduğu ile pek ilgilenmiyor kimse, çünkü ona istediğini veriyorsun görünürde. Bu açıdan baktığımızda, karşıdaki kişinin de seni iyi olarak tanımlaması o kişinin bencilliğinden kaynaklanıyor. Çünkü senin ona davranışın dostça oluyor, gerisi de onu ilgilendirmiyor.

Burada amacım seni iyiye çıkarmak değil, sadece insanların niye seni o şekilde tanımladıkları ile ilgili nacizane yorum yapmaktı kastım :)

FRoST dedi ki...

Ben de ister istemez insanın yanlış anlaşılabileceğini söylemeye çalışmıştım zaten. Onca paragraf bunun içindi :P

Yalnız söylediğin şeyin gerçeklemesi imkansız. Yani herkesin seni olduğun gibi görebilmesi; eksiklerin ve hataların ile. Nedeni de herkesle farklı şeyler paylaşman.

Birinin karşısına oturup bütün yaşadıklarını, bütün duygularını anlatmaya kalksan(ki imkansız) bile o kişi seni tam anlamıyla kavrayamaz.

Anlatamadıysam kasma, IRC'de konuşalım XD

Silvalinionisis dedi ki...

Tuana/ hatta Onaga/

İnsanlar karşısındakinin içindekilere önem vermiyor, sadece dışa verebildiklerinle yetiniyorlar diyorsunuz. Ancak bu insanlarla süregelen ilişki sadece sizin onlara gösterdiğiniz yüzünüzle sürmüyor.

İnsanlar karşılarındakinden ne görüyorlarsa, o kişinin gerçek duyguları ve düşünceleri her ne olursa olsun, gördüklerini talep ediyorlar. Bu durum sadece her gün görüp bir selam verip geçiştirdiğiniz insanlarla değil, ailenizle, en yakın dosylarınızla da geçerli ise bu insanlara karşı gösterdiğiniz yüzünüz de çok önemli.

Önceden dediğim gibi sokaktaki insan hakkımda ne düşünür zerre umrumda değil. İnsanlara fazla önem verdiğim söylenemez zaten. Sadece değer verdiğim insan grubu olan arkadaşlarım arasındaki izlenimim önemlidir ve bu izlenim de eksik/yanlış olunca kronik can sıkıntısına neden olabiliyor.

Aslı "TILSIM" Palabıyık dedi ki...

Sanırım "define me" de gördüğün tanımlamalar canını sıktı? Oradaki sıfatları hak etmeme düşüncesi midir bu? Bize göründüğünden farklı yansıdığın (ya da yansıdığını düşündüğün) için beklentiye kapılmamızdan ve bu beklentileri gerçekleştiremeyince bizi hayal kırıklığına uğratmaktan mı korkuyorsun? Tebrikler, sorumluluktan korkanlar dünyasına hoşgeldin. Bu dünyanın bol yıldızlı albaylarından biriyim.

Şu var, sana bu tanımlamalar yakıştırılıyorsa muhakkak onları hak edeceğin bişiler yapmışsındır. Buna göre değerlendirilip notun kesilmiştir. Sana yaratıcı diyene niye yaratıcı değilim ben diyosun ki? Kime göre neye göre yaratıcı değilsin? Bunu sana söyleyene göre yaratıcıymışsın ki sana bunu yakıştırmış.

Bu üstteki paragraftan yaratıcı kelimelerini çıkartıp yerine tek tek zeki, iyi, sevecen vs. kelimelerini koy.

Realistlik değil, belki de alçakgönüllülüktür yaptığın. Zira seni pek tanımasam da şunu rahatlıkla söylerim, feysbuktaki define me bölümünü hak ediyorsun. "silvalülülülü" kısmı dahil.

Silvalinionisis dedi ki...

Define Me ile alakası yok, birebir diyaloglarda karşıma çıkan birşey bu. İnternet üzerinde söylenen şeyleri öyle kolay kolay ciddiye almam zaten.

Sorumluluktan kaçmak/kormak konusunda ise o işin Sun Tzu'su sayılırım, Art of Running from Responsibility diye bir kitabım var, okullarda okutuyorlar.

yiğitcan dedi ki...

Bir insanın gerçek sesi kendi duyduğu mudur yoksa konuştuğu kişinin duyduğu mudur Silva? Kendi kendine konuşuyorsa doğru cevap birincidir. Ama toplum denen sosyo-ekonomik kalıpların bir araya gelmek suretiyle oluşturdukları voltranla konuşuyorsa bu şahıs, o zaman gerçek sesi dinleyenin duyduğudur. Tabii zamanla sesin sahibinin hedef kitlesi değişirse, orası farklı.

Silvalinionisis dedi ki...

Bu dediğinin benzerini arkadaşlarla daha geyik bir şekilde tartışmıştık: "bir insanın kendisi için seçtiği nick mi daha geçerlidir yoksa başkalarının ona taktığı mı". Cevabını hala kesin olarak veremiyorum bunun.

Bazı insanlar bulundukları ortama göre bir karakter sergilerler. Mesela her ne kadar nefret etsem de bende böyleyim. Siz ne yazık ki benim sadece bir yönümü biliyorsunuz. Şu anda aklıma gelen 3 ayrı yönüm daha var yani. Bunu "siz bilmiyorsunuz, yaptığınız yorumlar yanlış" manasında söylemiyorum elbette ama yerine göre böyle değişken bir karakter gösterebiliyorsam bu benim zayıflığımı gösterir bence. Yada daha tam olarak "kendimi" bulamadığımı. Zamanında çok sinirimi bozuyordu bu ama zamanla kendi varyasyonlarımla yaşamaya alıştım. Sanırım Çağlayan'ın Tılsım'ı gibi birşey bendeki de :P Ama miktar olarak fazla sorun o.

yiğitcan dedi ki...

Ebek bende de var o, başkalarına göre şekillenen oynak karakter tipi. Bunun üzerinden çok çıkarım yapılabilir de, başım ağrıyor yani. Neyse. Ebek.